15 Temmuz 2016, Türkiye tarihinde bir dönüm noktası oldu. Bu gece, ülke genelinde yaşanan başarısız darbe girişimi sırasında, binlerce insan sokaklarda cesaretleriyle direnişe geçti. Ancak bu cesaret, bazılarına geri dönüşü olmayan yaralar açtı. O geceden geriye kalan acı miraslardan biri de 9 yıl süren bir yaşam mücadelesi ve kurşun yaralarıyla dolu bir beden oldu. Bu hikayede, yalnızca bir insanın yaşadığı travmanın ötesine geçerek, o gece Türkiye’nin yaşadığı toplumsal travmayı ve bu travmanın bireylerde nasıl derin etkiler bıraktığını keşfedeceğiz.
O gece, Türkiye sokaklarında demokrasiye sahip çıkmak için canını ortaya koyan binlerce kişi vardı. Bizim hikayemizin kahramanı da bu cesur insanlardan biriydi. Farklı bir şehirde yaşayan, bir devlet memuru olan Ahmet, o gece işten çıkıp eve dönerken, darbe girişimini duydu ve hemen sokağa çıkmaya karar verdi. Hemen yanında bulunan arkadaşlarıyla birlikte, yaşadığı şehirdeki demokrasi nöbetine katılmak için akşam saatlerinde yola koyuldu. Ancak o an, hiçbirinin yaşayacakları dramı tahmin edebileceği bir durum değildi. Bir grup darbeci asker, kentin önemli bir noktasında barikat kurmuş ve masum insanları hedef almaya başlamıştı. Ahmet, henüz 30 yaşında genç bir adam olarak, o gece yaralarının en derin izlerini alacağını bilmiyordu.
Sandıktan gelen kurşun sesleri arasında koşarak barikata ilerlerken, kalbinin hızlı atmasını hissetti. Heyecan ve korku içinde arka planda anlamadığı bir şey oluyordu. Aniden, kalabalığın içinden gelen bir patlama sesiyle irkildi. O an hayatı değişti. Vücuduna isabet eden kurşunla yere yığıldı. Can havliyle mücadele etmeye çalıştı ama her şey çok hızlıydı. O gecenin akışı, onun için başka bir boyuta geçti. Hastaneye kaldırılmadan önce yaşadığı acılar ve kaynan düşmanın nişan alarak ateş ettiğini bilmeden, son anlarının ne olacağını hiç düşünemedi.
Ahmet, hastaneye kaldırıldığında, doktorlar için en büyük mücadele, onu hayatta tutmaktı. Kurşun, vücudunun kritik bölgelerine isabet etmişti ve bu, ona geçireceği uzun bir tedavi sürecinin ve fiziksel rehabilitasyonun kapılarını açtı. Geçen zaman içerisinde, birden fazla ameliyat geçirdi, fizik tedavi seanslarıyla zayıflayan bedeni yeniden toparlanmaya çalıştı. Ancak bunun yanında, yaşadığı olayın psikolojik etkileri de onu yalnız bırakmadı. Hayatında bir dönüm noktası olan 15 Temmuz, sadece fiziksel yaralar açmadı, aynı zamanda zihnine de derin yaralar bıraktı.
Doktorlar, tedavi sürecinin sadece bedensel olduğunu düşünseler de, Ahmet’in giderek derinleşen travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) ile mücadele ettiğini fark ettiler. Geçmişin hatıraları, onun gündelik işlevselliğini etkiler hale geldi. Geceleri uykusuz kalan, sık sık kabus gören, kalabalık ortamlarda tedirgin olan Ahmet, bu durumun onu daha da içe dönük bir birey haline getirdiğini fark etti. Yalnızlık, sadece fiziksel yaralarla değil, duygusal yaralarla da mücadele eden bir adamın yaşamında önemli bir yer kapladı.
Doktorları, bu tür durumlar için psikolojik destek almasını önerse de, Ahmet uzun süre bu öneriyi göz ardı etti. Ancak zaman geçtikçe, geçmişin yükü altında ezildiğini anladı ve bir terapiste gitmeye karar verdi. Terapi yolculuğu, onun için yeni bir başlangıç oldu. O kadar zordur ki, yaşadıkları açtığı yaraların tamir edilmesi, zamanı gerektiren bir süreçtir. İyileşme süreci boyunca, yaşadığı hayal kırıklıkları ve ihanet duygusu ile yüzleşmesi gerekiyordu. Terapi seansları, başlarda zorlayıcıydı; ancak zamanla kendisiyle barışık bir birey olmanın yollarını keşfetti.
Bugün, Ahmet hala fiziksel olarak etkilenmeye devam ediyor, ama yaşadığı bu mücadele ona hayatın değerini ve insanın ne kadar dirençli olduğunu gösterdi. Geçtiği tedavi ve terapi süreci sayesinde, şimdi her ne kadar geçmişin yükünü hissetsede, geleceğe daha umutla bakmayı başardı. 15 Temmuz’un o karanlık gecesi, onun için sadece bir darbe girişiminin değil, aynı zamanda güçlü bir direnişin ve yeniden doğuşun hikayesinde önemli bir yer kaplıyor. Ahmet, yaşadığı sürecin zorluğunu birçok insana aktararak, onların da hayata tutunma mücadelelerine ilham vermek için çabaladığını dile getiriyor.
Sonuç olarak, 15 Temmuz gecesi hayatını kaybeden ya da yaralanan binlerce kişinin hikayesi, Türkiye’nin hafızasında silinmeyecek izler bıraktı. Ahmet gibi pek çok insan, sadece bedensel yaralarla değil, aynı zamanda ruhsal yaralarla da yaşamlarına devam etmeye çalışıyor. Bu zorlu mücadele, aslında sadece bireylerin değil, toplumun inşa ettiği bir dayanışma ve direniş öyküsüdür. Ahmet’in hikayesi, cesaretin karşısındaki her türlü zorluğun üstesinden gelinip gelinemeyeceğinin güçlü bir örneğidir. Umutla dolu bir gelecek için mücadele eden bireyler, toplumların direncini artıracak önemli unsurlardır.